23 Aralık 2008 Salı

Sosyalleşiyorum muntazaman...

Dadandım. Ben de dadandım. "Hibrit olacam, reklamcı çekirdekli web kafalı proje stratejisti olacam!" dedim, bu yolda ilerliyorum. Henüz bu saydıklarımı özetleyebilecek bir ünvan bulamadığımdan şuursuz bir görüntüm olsa da, kendi çapımda tivitır olsun, firendfiğd olsun herbiryerlerde arz'ı endam ediyorum.

Ederken de inceliyorum.

Ve son dönemde bir nokta gözüme takılmaya başladı.

Kedisi kusuyor, ne yapayım diye yorum bırakanlar, bir yakınının vefatını yazanlar, evde hasta yattığından dem vuranlar, tatilden yazanlar...

Bunlar bana çok acayip gelmeye başladı. Yani, baştan beri acayip geliyordu, hani belki kavrarsam, içlerine girersem anlarım diyordum ki, ı ıh...Çalışmadı.

"Kalabalıklar içinde ama yapayalnız" mı denir bu gibi durumlara bilemiyorum. Geçmiş olsun, allah rahmet eylesin, veterinere götür...gibi yorumlar yazmık, cevaplar atmak, bana çok fena halde tuhaf gelmeye başladı. Çok sevdiğim birisi(*), bir "vefat ilanı" yazan birisi için şöyle bir yorum yaptı bana; "Başın sağolsun yazacaktım ama bir gün hakkaten allah korusun annemi babamı abimi vs yi de önce friendfeede yazıp öyle mi kosacaz acil durumlara .. anlamıyorum ki?!". 

Evet arkadaşlar. Farkında mısınız ne tuhaf hale doğru ilerlediğimizi. "Girdiğim heladan hala çıkamadım, 25 dakkadır oturuyorum fena kabız olmuşum" gibi mesajlar, tivitler, sıteytıslara çeyrek var bence.

Bilgi paylaşımı biraz haddini mi aştı, işin cılkı mı çıktı anlamıyorum. 

"Fena halde orgazm oluyorum" mesajını bir göreyim, rahata erecem...

*: Karım olur o çok sevdiğim, sevmek ne kelime bayıldığım kişi.

34 DUR 92

Kendisi metalik gri son model bir MErcedes SLK200'ün plakası.

Her gün tam karşımda, otoparkta duruyor, her sigaraya çıkışımda gözgöze geliyoruz. Ve 2 gün önce farkettim ki, bu otomobilin hiç tanımadığım, hatta görmediğim sahibi bana enfes bir hayat dersi bir çıkarım veriyor. Zira Mercedes sahibi olmak çok keyifli gelse de, anadan babadan kalanlar olmadığı sürece, sahip olma süreci o kadar da keyifli olmuyor.

Dediğim gibi, hiç tanımıyorum, görmedim bile kendisini. Fakat bu otomobili her gün görüyorum. Zira ben sabah 09:30 gibi işte oluyorum, ilk sigaramı içiyorum. Akşam da 18:00 sularında işten çıkıyorum. Öğlenleri de malum yemek arası.

Ve sabah ben geldiğimde, 34 DUR 92, adına yakışır bir şekilde, yerinde duruyor.

Öğlen çıkarken de, öğlen dönerken de, akşam çıkarken de...Ve her sabah üstündeki izlerden akşam kullanıldığını anlayabiliyorum. 

Ben, 09:30 da işe gelip 18:30 da işten çıkıyorum, evime metroyla gidiyorum.

Sevgili DUR'un sahibi ise, muhtemelen 08:30 gibi işe geliyor ve kimbilir kaçta işten çıkıyor. Evine son model spor Mercedesiyle gidiyor.

Ben hayatın zevkini içindeki dakikaları yaşayarak alıyorum, O ise hayatı zevkin içindeki dakikalar olarak alıyor. 

Çok çalışarak lüks ama kısıtlı bir zaman mı? Yeteri kadar çalışarak yeterli bir zaman mı...

Bana göre, Einsteni dediği gibi, "Make it simple, not simpler"

Anladığım kadarıyla hiç bir zaman böyle bir otomobilim olamayacak, ve anladığım kadarıyla bundan gocunmuyorum. Ve tahminimce 34 DUR'un sahibi de lüks bir hayatı sürdürmek için hayatından harcamaktan gocunmuyor...

Siz hiç durup düşündünüz mü, siz hayatın hangi kısmındasınız? Olmak istediğiniz yer; otomatik olarak ısıtılmış deri Mercedes koltuğu mu, yoksa bir önceki kıç tarafından ısıtılmış plastik metro koltuğu mu?