23 Aralık 2008 Salı

34 DUR 92

Kendisi metalik gri son model bir MErcedes SLK200'ün plakası.

Her gün tam karşımda, otoparkta duruyor, her sigaraya çıkışımda gözgöze geliyoruz. Ve 2 gün önce farkettim ki, bu otomobilin hiç tanımadığım, hatta görmediğim sahibi bana enfes bir hayat dersi bir çıkarım veriyor. Zira Mercedes sahibi olmak çok keyifli gelse de, anadan babadan kalanlar olmadığı sürece, sahip olma süreci o kadar da keyifli olmuyor.

Dediğim gibi, hiç tanımıyorum, görmedim bile kendisini. Fakat bu otomobili her gün görüyorum. Zira ben sabah 09:30 gibi işte oluyorum, ilk sigaramı içiyorum. Akşam da 18:00 sularında işten çıkıyorum. Öğlenleri de malum yemek arası.

Ve sabah ben geldiğimde, 34 DUR 92, adına yakışır bir şekilde, yerinde duruyor.

Öğlen çıkarken de, öğlen dönerken de, akşam çıkarken de...Ve her sabah üstündeki izlerden akşam kullanıldığını anlayabiliyorum. 

Ben, 09:30 da işe gelip 18:30 da işten çıkıyorum, evime metroyla gidiyorum.

Sevgili DUR'un sahibi ise, muhtemelen 08:30 gibi işe geliyor ve kimbilir kaçta işten çıkıyor. Evine son model spor Mercedesiyle gidiyor.

Ben hayatın zevkini içindeki dakikaları yaşayarak alıyorum, O ise hayatı zevkin içindeki dakikalar olarak alıyor. 

Çok çalışarak lüks ama kısıtlı bir zaman mı? Yeteri kadar çalışarak yeterli bir zaman mı...

Bana göre, Einsteni dediği gibi, "Make it simple, not simpler"

Anladığım kadarıyla hiç bir zaman böyle bir otomobilim olamayacak, ve anladığım kadarıyla bundan gocunmuyorum. Ve tahminimce 34 DUR'un sahibi de lüks bir hayatı sürdürmek için hayatından harcamaktan gocunmuyor...

Siz hiç durup düşündünüz mü, siz hayatın hangi kısmındasınız? Olmak istediğiniz yer; otomatik olarak ısıtılmış deri Mercedes koltuğu mu, yoksa bir önceki kıç tarafından ısıtılmış plastik metro koltuğu mu?

Hiç yorum yok: